Kayıtlar

2015 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

İşlevlerini yitirmiş değerlerde ısrar: Değer tapınımcılığı, değerlerimiz saplantısı

Şöyle bir haber çıktı gazetelerde birkaç hafta önce: “Öğrencilerin değer karmaşası yaşamamaları” için Pendik ilçesindeki okullarda kep ve cüppe giyilmesi yasaklandı. Değer karmaşası… Arada kaynadı gitti bu haber ama biraz düşünecek olursak, asıl sorunumuz burada. Bu saplantımızda. Osmanlı’nın son döneminden beri geçmemiş hastalığımız     Batı’dan teknolojisini, kurduğu veya geliştirdiği çeşitli sistemleri, örneğin eğitim sistemini, örneğin milliyetçilik, halk egemenliği gibi ideolojilerini, fikirlerini almakta bir sakınca görmüyoruz ama iş değerlere geldiğinde orada dur diyoruz. Osmanlı’nın son döneminden beri böyle bir mücadele veriyoruz. Nafile de olsa veriyoruz. Peki tam olarak ne bu kaybetmek istemediğimiz değerlerimiz? Her sistem kendi değerlerini üretir. Ürettiği teknolojiye karşılık gelir bu değerler. Teknoloji, bir kültürün ürettiği materyal ve hizmetleri, ulaşmak istediği hedefleri ortaya çıkarmak için kullandığı ve geliştirdiği teknik, yöntem ve sistemlerin t

18 Mart’ı, Çanakkale’yi Anlamak veya Yüzyıl Sonra Hâlâ Anlayamamak

Resim
Bir toplumda geçmişin nasıl sunulduğu, anlatıldığı, nasıl tarihleştirildiğiyle o toplumda ne tür bir dilin hâkim olacağı arasında yakın bir ilişki vardır. Verilenin içeriği kadar, verilme tarzı da son derece önemlidir. Tarihin önemli işlevlerinden biri bir toplumun nasıl bir dil kullanacağını,  nasıl bir dille konuşacağını belirlemektir. Bu dil bar ışçıl olabileceği kadar savaşı çağıran, yüceleştiren, hatta kutsallaştıran bir dil de olabilir.   Anmalar, kutlamalar, ne tür bir dilin seçildiğine, tarihin nasıl bir tarzda verildiğine dair en önemli göstergelerden biridir. Ç anakkale Savaşı anma ve/veya kutlamaları bu anlamda çok önemli bir örnektir.   Bu savaş,  Osmanlı’nın son yıllarında yapılmış çok büyük bir hatanın, Birinci Dünya Savaşı’nın ya da o günkü dille Büyük Savaş’a, Cihan Harbi’ne dâhil olmanın getirdiği insan kıyımının, bu gayet yüksek bedelin hatırlandığı, zihinlere kazınmaya çalışıldığı bir anma yerine, sadece sorgusuz sualsiz fedakârlığın, ölüme koşmanın yü

Kayaköy’den Kayıköy’e: Anadolu’nun Rumları ve Tarihçiliğimiz

Şöyle bir haber çıktı geçen hafta gazetelerde: Kayaköy Kayıköy olacakmış. Şu Fethiye’deki terk edilmiş Rum köyü Kayaköy. Köyde iki tane kilise kalıntısı var. Bariz şekilde Rum köyü. Neden birileri buranın adını Kayı yapmak ister? Ama habere konu olan araştırmaya bakınca işin rengi biraz değişiyor. Değiştirilmek istenen, Levissi adındaki Rum köyünün adı değil, ovadaki Türkmen köyünün adı. Anlaşılan yöredeki bazı kişiler, araştırmalara göre yüzlerce yıl Kayı olarak bilinmiş bu köyün adının Kayaköy olarak bilinmesinden şikayetçi. Bu ismin tarihi gerçekleri yansıtmadığını söyleyerek geçmişlerine sahip çıkmak istiyorlar. Bir de tabii yörenin sadece bu Rum köyüyle anılmasından rahatsızlar. Muhtemelen işin özü de aslında burada. Kayıköy adını savunan araştırmacıların elbette haklı bir yanı var. Son beş yüzyıldır bu yörede bir Türkmen varlığı var ve bu tarihi mirasın da sahiplenmesi istiyorlar. Yöre sadece Rum köyüyle tanınmamalı. Araştırmacılar burada iki noktaya dikkat çekiyorla

OSMANLI’DAN GÜNÜMÜZE SÜLEYMAN ŞAH SÖYLEMİ

Geçtiğimiz hafta bir Süleyman Şah fırtınası esti? Kafalar karıştı. Osman Gazi’nin babası mı, yoksa dedesi mi ya da Kutalmış oğlu Süleyman mı olduğu hemen anlaşılamadı. Okul dönemi tarih bilgileri zorlandı. İktidar ecdadımız, muhalefet vatan toprağını kaybettiniz dedi. Ama Süleyman Şah söyleminin kendisiyle, bu söylemin, büyük çoğunluğumuz ne kadar da Süleyman Şah’ın kim olduğunu bilmiyorsa da, tarihsel kimliğimizin çok önemli ve bence artık olumsuz bir parçası olduğu tartışılmadı. Süleyman Şah’la ilgili ciddiye alınacak tartışmaların büyük kısmı daha ziyade bu türbedeki zatın hangi Süleyman Şah olduğu üzerinde yoğunlaştı. Ya Osman Gazi’nin dedesi ya da Selçuklu ailesinden Kutalmış oğlu Süleyman idi. Bu tartışmalar sırasında bir söylem olarak Süleyman Şah konusuna bildiğim kadarıyla girilmedi. Tarih neredeyse her zaman bugün için bir geçmiş yaratma faaliyetidir. Osmanlı tarihlerini   okurken o dönemin bugününü göz önüne alırsak, aslında bu tarihlerde de kendi bugünlerine d