Uzakdoğu Semineri - XIV: Yazı ve Farklı Biçimleri

Uzakdoğu’dan Ortadoğu’ya İrfan kültürü olarak adlandırılmış bir seminerde Doğu-Batı veya Çin-Batı ayrımının tartışılmasının şaşırtıcı bulmamak gerekiyor. Hatta katılımcıların büyük kısmının temelde batı kökenli bir kültürel oluşumun üyeleri olduğu dikkate alınacak olursa, aslında bu seminerin bu tür ayrımlardan bahsedilmeden yürütülebileceğini düşünmek şaşırtıcı gelmeli. Üstelik bu tür tartışmaların “buydu, hayır tam tersiydi” şeklinde kutuplaşmalara dönüşmesi de, eğer batılı bir ortam söz konusuysa, gayet normal karşılanmalıdır. Bir bakış açısına göre, tüm insanlar aynı biçimde düşünmüyorlar. İnsanları düşünce biçimlerine göre kabaca iki farklı gruba ayırmak ve yine bu bakış açısına göre, Çin’in merkezi olduğu bir Doğu düşünce biçimi alanı ve kuzeybatı Avrupa ile Kuzey Amerikanın en gelişmiş bölgesini temsil ettiği bir Batı düşünce biçimi alanı düşünmek mümkün gözükmektedir. Başka düşünce biçimlerinin varlığından da bahsedilebilir mi ve bu ikisi arasında melez oluşumlar düşünmemiz gerekir mi soruları elbette tartışılması gereken konulardır ama daha da önemlisi, bu Doğu-Batı düşünce biçimi ayrılığının kaynağının ne olduğu sorusudur. Çin yazısıyla ilgili tartışmalar veya Çin medeniyetinin içinde bu farklılığı neyin ortaya çıkardığının anlaşılması çabaları temelde bu ayrılığın nedeninin saptanmasıyla ilgili girişimlerdir ve bunların arasında en önemli yeri tutan da, Çin yazısının resimsel olduğu ve bunun Çinlileri daha farklı kıldığı iddiasıdır. Kimine göre Çin yazısı daha ilkel bir evreyi temsil ederken, kimine göre de bunun tam tersi söz konusudur. Diğer yandan, Çin yazısının hiç de resimsel olmadığı, bunun, etkisi popüler düzeyde ve hatta batı aydınları üzerinde hâlâ süren bir mit olduğu saptamasını da unutmamak gerekmektedir.


Bu hafta Çin yazısının resimselliği konusuyla başlayacak, ardından Çin’in farklı düşündüğü tezini öne süren bir çalışmayı temel alarak ne tür farklılıkların söz konusu olduğunu anlamaya çalışacağız. En son olarak da kısaca sözlü-yazılı kültürler ayırımına değineceğiz. Bu arada seminerin özellikle Çin yazısıyla ilgili kısmında, tamamen yabancısı olduğumuz bir konuyu daha anlaşılır kılabilmek için görsel malzemeden de yararlanılacak.


Yazı

Herkesin farkında olduğu gibi, dünyamızda çeşitli yazı biçimleri bulunmaktadır. Logografik olarak da adlandırılan Çin yazısı bunlardan bir tanesidir. Bizim de kullandığımız alfabetik veya daha doğru bir deyişle fonetik yazı da bir başka yazı biçimidir. Bu ikisinin dışında yazı biçimleri olduğu gibi, birden fazla yazı biçiminin aynı anda var olduğu sistemler de vardır.

Yazının kökenine baktığımızda, bağımsız olarak üç farklı yer ve zamanda ortaya çıktığını görüyoruz:

Mezopotamya: MÖ 3300
Orta Amerika: MÖ 500
Çin: MÖ 1500

Burada tabii ki bir genelleme söz konusu. İnsan bu tarihlerden çok daha önce çeşitli işaretler kazıyarak iletişime geçmeye başlıyor ve yine bu tarihlerden ve yerlerden bağımsız olarak başka yerlerde başka yazı biçimlerinin veya bir şeyler çizerek iletişime geçme biçimlerinin ortaya çıktığı görülüyor. Yazının kökeniyle ilgili bu üç önemli köken-anını medeniyetsel yazı sistemlerinin ortaya çıktıkları yer ve kökenler olarak anlamak herhalde daha doğru bir yaklaşım olacaktır. Medeniyetsel bağlamda kaldığımız sürece, neredeyse mevcut tüm yazı sistemleri bu üç tarihsel anla ilişkilendirilebilir, bu üç yazı sisteminin türevleri olarak tanımlanabilir. Medeniyetsel bağlamı terk ettiğimizde bu kadar karmaşık yazı sistemleriyle karşılaşmayabiliriz ama bu hiçbir şekilde yazı veya yazı benzeri sistemlerin olmadığı anlamına da gelmez. Her ne kadar işaretler kazıyarak iletişime geçme neredeyse palaeolitik çağın mağara resimlerinden itibaren görülen bir pratikse de, her işaret kazımanın yazı olarak tanımlanıp tanımlanamayacağı da tartışmaya açıktır. Bir şeyler çizerek veya kazıyarak iletişime geçmek ile bu pratiği bir iletişim sistemine dönüştürmek arasında bir farklılık görmek yerinde olabilir. Birinci durumda söz konusu olan, yaşamla ilgili bazı faaliyetlerin kısmen veya tamamen bu biçimde ifade edilmesidir. Örneğin, herhangi bir ayinin etkisini arttırmak için kullanılan bazı işaretlerin varlığı, bunların toplumsal yaşamın diğer alanlarında kullanılmasını getirmeyebilir. Benzer şekilde, ticari amaçlarla yapılan işaretlerde de henüz toplumsal yaşamın tüm alanına yayılmış bir sistem göremeyiz. Oysa ikinci durumda, yazı ve yazma pratiği toplumsal yaşamın tüm alanlarına yayılmış, bu yaşamı biçimlendirmeye başlamıştır. İletişim çok daha kapsamlı ve kalıcı bir boyuta ulaşmıştır ki, bu, o güne kadar var olmuş toplumsal yaşam artık farklı bir boyuttadır. Bu noktada sözlü kültürlerden yazılı kültürlere geçildiğini düşünebiliriz. Bu konuya daha sonra tekrar geri geleceğiz.

Yazıları türlerine göre de ayırabiliriz:







Bu şemayı daha anlaşılır terimlerle tekrar kurduğumuzda:

Yorumlar