Kayıtlar

Ocak, 2010 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Osmanlı'nın Kuruluşu Semineri IV - Oğuzlardan Türkmenlere
Anadolu'ya Türklerin Yerleşiminde Farklı Gelişim Çizgileri

Konuyu daha fazla dağıtmadan ilk olarak Oğuz Türkmen karşıtlığına veya ilişkisine girelim. Her Oğuz Türkmen midir? Bu konuda kesin bir şey söylemek zor. Türkmen kelimesinin ne anlama geldiği ve nasıl ortaya çıktığı konusunda tartışmalar hâlâ sürüyor.Aslında sürmemesi gerekiyor diye düşünüyorum. Fakat günümüz araştırmacılarımızın bir kısmı ortaçağda bu konuyla ilgili olarak getirilmiş açıklamalardan tatmin olmamıştır. Genelde üç farklı anlamdan bahsetmek mümkün: Türke benzeyen, İslamı kabul etmiş Türkler ve en sonuncusu da Türk kelimesinin anlamını güçlendiren ek. Türkmen terimi gerçekten de daha çok İslam kültürünün sınırlarında kullanılan bir kelime. Pekâlâ Müslüman olmayan Türklerle Müslüman Türkleri ayırma anlamında kullanılmış olabilir. Buna benzer bir de Tacik kelimesi vardır: Müslüman İranlılar için kullanılmaktadır. Kaynaklar Türk kelimesini güçlendirme anlamında kullanıldığını belirtmiyor, ama bu da Müslümanlığı yeni kabul etmiş Türkler arasında, farklılıklarını belirtmek için

Burası ve Ötesi Semineri: Orta Asya'da Erken Göçebelik Döneminde Dinsellik
Dişilden Erile Geçiş

Altay bölgesinde ilk Türk toplulukları ortaya çıkana kadar geçen süreç kabaca belli bir simgesel dünyadan başka bir simgesel dünyaya geçiş sürecidir. Her ne kadar genel eğilim bu bölgeye ait toplulukların dinsel dünyalarını Şamanlıkla ilişkilendirmek, hatta bir şaman dini icat etme yönündeyse de, bundan daha karmaşık bir durum söz konusudur. Her şeyden önce Şamanlığın ne zaman ilk kez belirdiği hâlâ yanıtlanamamış bir sorudur. Şamanlıkla ilişkilendirilen birçok unsur Erken Göçebelik döneminde gözükse de, bir Şamanlık kurumu veya pratiği bu dönemde gözükmemektedir. Şamanlıkla ilgili ilk kanıtlar Türk Kağanlığı döneminde belirmeye başlamaktadır ki burada durum çok net değildir. Bu Şamanlığın daha önce var olmadığını göstermese de, en azından çok farklı biçimde var olmuş olduğu ihtimaline işaret edebilmektedir. Fakat bu konuya daha fazla girmeden önce, başka ayrıntıları konuşmamız gerekiyor. Erken göçebelik döneminde simgesel sistemin önemli özelliklerinden biri tüm sisteme hâkim d

Osmanlı'nın Kuruluşu Semineri III - Anadolu'ya Gelen Oğuzlar?

Osmanlıların nasıl ortaya çıktıklarını açıklayan çeşitli kuramlar bulunmaktadır. Bu kuramların ortak sorunlarından biri, daha öncede bahsetmiş olduğumuz gibi, Osmanlıların kendilerinin yazılı hiçbir şey bırakmamış olmasıdır. Yaklaşık bir yüzyıl sonra ilk yazılı belgeler ortaya çıkmaya başlamıştır. Fakat büyük ihtimalle söze dayanan bir gelenek mevcuttu ve gene büyük ihtimalle ilk tarihçilerin yararlandıkları ana kaynak veya kaynaklar bu sözel geleneklerdi. Dolayısıyla Osmanlıların kuruluş evresiyle ilgili kuramlar söz konusu olduğunda epey boş bir alan bulunmaktadır. Çeşitli varsayımlar ortaya atılabilir. Bu varsayımlar son yüzyıl boyunca ortaya çıkmış sözde gerçeklere bir parça uyumlu gözüktükleri sürece çok fazla bir sorun yoktur. Yani ortada bu dönemle ilgili birincil kaynaklar bulunmamasına rağmen, neredeyse birincil kaynak olarak hareket eden seksen veya yüz yıllık, uzun süredir söylenmiş oldukları için kanıtlanmış gerçekler muamelesi gören bir birikim mevcuttur. Kanıtlanmı

Burası ve Ötesi Semineri - Farklı Öte Dünyalar ve Altaylar

Resim
Avrasya bölgesi çeşitli dinselliklerin var olduğu bir bölgedir. Daha önce belirttiğimiz gibi, bu bölgeyi tek bir dinsellikle açıklamaya çalışmamalıyız. Her ne kadar daha önce de belirttiğimiz gibi göçebe hayvancıların dünyasını anlamaya çalışacaksak da (Türk ve Moğol sözcükleri genellikle bu tip yaşam biçimini çağrıştırır), bir yandan avcıların diğer yandan da tarımcıların dünyalarını da hesaba katmamız gerekmektedir. Hint-İran kavimlerinin tarım kökenli bir dünyadan geldiklerini, en azından böyle bir dünyadan etkilendiklerini biliyoruz. Diğer yandan tarımcı Çin var. Türk, Moğol ve bu bölgenin nispeten daha eski olan topluluklarıysa bu iki grup arasındalar. Daha güneydeyse Hint ve İran etkileri mevcuttur. Türkler veya Türkçe konuşan gruplar nispeten daha göç bir dönemde ortaya çıkmış olduklarından onların tüm bu etkilere maruz kaldıklarını düşünmemiz gerekiyor. Diğer yandansa içlerinde avcılıktan gelen bir simgesel dünya barındırdıklarından, en azından kara budun, yani elit olmayan un

Osmanlı'nın Kuruluşu Semineri II - Osmanlı Grubu Nereli?

I. Osmanlı’nın Anadolu’ya ne zaman gelmiş olduğu tam olarak bilinmiyor. İki görüş mevcut: Ya ilk Türk akınlarıyla beraber 1071 yılı ve sonrasında ya da Moğol ilerlemesinden kaçan çeşitli ortadoğu halklarıyla birlikte 1250’den itibaren. Bu iki görüş arasındaki kavganın özü yine ilk gelenler ve sonradan gelenler ayırımı. Önemsiz gibi gözükebilecek bu ayrıntı, Osmanlılar’ın uzun süredir Anadolu’da olmalarından ötürü kendi geleneklerini geliştirdikleri ve bu yüzden de dışarıdan etkilere maruz kalmalarının düşünülemeyeceği tezinin savunulması açısından önemli oluyor. Özellikle Köprülü ve onu izleyenlerin, Osmanlı kuruluşunu Anadolu Türklerinin evrimi bağlamında görmeye çalışmalarında bu ayrıntı epey önemli. Yoksa bir evrim sürecinden bahsetmek epey zorlaşıyor. Burada Köprülü’nün önem verdiği konu Osmanlılar’ın devlet kuracak kapasite ve deneyimde oldukları. Bununla beraber genelde kabul gören görüş Osman’ın aşiretinin Mogol ilerlemesinden ötürü Anadolu’ya gelmiş olması. Ne yazık

“Zehirli Kan” ve Hrant’ın Çokkültürcülüğü

Resim
Bugün 19 Ocak...Hrant'ın katledildiği gün. Onunla ilgili yazdığım eski ama sanırım hâlâ güncelliğini koruyan bir yazımı yayınlıyorum... Kan, “zehirli kan”, “temiz kan”, “Türk kanına hakaret”, “aslında Ermeni kanından bahsediyordu” ve daha bir yığın kanla ilgili ifade, bu ülkede gruplar arası ilişkiler üzerine yapılan tartışmaların hiçbir şekilde kan metaforundan veya hatta ilişkisinden ayrı düşünülemediği, temsil edilemediği fikrini uyandırıyor insanda ister istemez. Hrant’ın yazısı Ermeni kimliği üzerineydi ama bunu, belki de başka bir metaforun çalışmayacağını düşündüğünden olsa gerek, kan metaforu üzerinden yapmayı seçmişti. Hrant’ın yazısının sadece Ermeni kimliği üzerine olmadığını, onun bu yazıda aslında bu toplumda var olan kültürel farklılık sorunu üzerine konuştuğunu ve kan metaforuyla bir türlü gerçekleşemeyen Ermeni Türk diyaloguna işaret ettiği de düşünülebilir. Yaşamı aniden sona erdirilmeseydi bunu kendisine sormak mümkün olabilirdi ama yaşamı aniden sona erdir

Osmanlı'nın Kuruluşu Semineri II - Kaynaklar Sorunu

Gelelim elimizdeki kaynaklara. Biraz önce belirttiğim gibi ilk Osmanlı tarihleri Osman Gazi’den yaklaşık yüzyıl sonra ortaya çıkmıştır. Elimizde bulunan en eski kaynak Ahmedi’nin İskendername’sinde bulunan Osmanlılarla ilgili kısımdır. Bu kısmın tam adını notlarda bulacaksınız. Bazı tarihçilere göre bu tarih olarak adlandırılmamalıdır. Çünkü bu bir Osmanlı şehzadesine ithaf edilmiş bir destan ve ahlakçı bir metindir. Buna tam olarak katılamıyorum. Bu eserin okuyucuya belli fikirleri aşılamak için yazılmış olduğu doğrudur ama bunlar geçmişe atıfta bulunarak ve geçmiş belli bir biçimde sunularak yapılmaktadır. Bugünün standartlarına göre istenilen nesnellikte olmayabilir ama sonuç itibarıyla, öznel veya nesnel, geçmişin işlenmesi, temsil edilmesi ve gerekçelendirilme çabasıdır. Bu da bir tarih olarak kabul edilmesi için yeterlidir. Elimizde olmayan ama kendisinden gelen birçok tarihe kaynaklık etmiş olduğu iddia edilen ve Ahmedi ile aynı döneme ait Yahşi Fakih’in Menakıbname’si va

Uzakdoğu Semineri - XV (Sonuncu): Batı ve Doğu Arasında Düşünme Biçimi Farklılıkları
Batı'nın Nesnesi Doğu'nun Bağlamı

Batılılarla Doğulular arasında bir başka temel farklılık da nesne madde/öz ayırımıdır. Antikçağ Yunanında dünya birbirinden farklı nesnelere veya atomlar biçiminde görülürken, antikçağ Çininde geçerli olan bakış açısı, sürekli, yani kesintisiz madde veya özlerdir. Aynı farklılığın modern Çinliler ve Batılılar arasında da mevcut olduğu görülmüştür. Örneğin Amerikan ve Japon çocukları arasında yapılan bir araştırmada, şekli aynı ama maddesi farklı cisimler ile şekli farklı ama aynı maddeden cisimler sunulduğunda, Amerikalılar benzer şekillerdeki Japonlarsa benzer maddelerden olan cisimleri ilişkilendirmiştir. Batılılar atomsal bir dünya görürken, Doğulular daha organizma biçiminde bir dünya algılamaktadır. İş adamları üzerine yapılan bir araştırmada bir yanda çeşitli işlevlerden ve görevlerden oluşan şirket tasarımı, diğer yanda da grup halinde çalışan ve iç içe geçmiş ilişkilerden ibaret şirket tasarımı sunulduğunda, Amerikalıların %75’nin, Kanadalıların, Avustralyalıların, İngilizleri

Burası ve Ötesi Semineri: Farklı Yaşam Biçimleri Farklı Dini Yapılar

Burada bizi ilgilendiren iki önemli nokta var. Birincisi, belli bölgeler ve yaşam biçimleri insanların bazı sinyallere daha çok maruz kalmasına olanak sağlar. Dolayısıyla ilk başta bahsetmiş olduğum ayrım ortaya çıkar. İkinci olarak da, sinyallerin miktarının artması, karmaşıklaşması veya içeriğinin değişmesi, bunlara verilen tepkinin de aynı şekilde karmaşıklaşmasını ve yeniden düzenlenmesini getirir. Fakat burada evrimci bir sistem düşünmemiz gerekmiyor. Yani söylemek istediğim şey avcı-toplayıcı gruplardan pastoral gruplara geçişin doğal olarak daha karmaşık ve kimisine göre daha “gelişmiş” bir din anlayışına yol açması değil. Karmaşıklık daha ziyade söz konusu yaşam biçiminin o sırada karşılaştırılan topluluğun içerdiği insan sayısıyla bağlantılı olarak ortaya çıkardığı iletişimin içeriksel anlamda ne kadar sinyali gerekçelendirmesiyle ilgili bir durum olarak görülmelidir. Ancak böyle bir analizin sonunda karmaşıklık düzeyi açısından bakıldığında minimumdan maksimuma giden b

Burası ve Ötesi Semineri - Eski Türklerde Cenaze Törenleri ve Öte Dünya İnanışlarına Bakış
Din ve İletişim

Resim
Geçen haftaki girişin sonuçlarından biri (en azından kendi açımdan baktığımda) Eski Türklerde Öte Dünya İnançları konusunu incelemenin en sağlıklı yolunun, bu çabayı pastoral göçebeliğin öte dünya inançları şeklinde görecek şekilde dönüştürülmesinden geçtiğini kavramak oldu. Çok kısa şekilde özetlemek gerekirse, Avrasya bozkırları ve burada var olmuş pastoral göçebelik hiçbir zaman “Eski Türklerin dini veya öte dünya inançları” örneğinde gördüğümüz gibi etnik grupların kendilerine özgü dinlerle karşımıza çıkmalarını sağlayacak kadar karmaşık bir dünya yaratmamıştır. Farklı sözcükler görülse de, her etnik grup kendi farklı kavramlarını yaratmamıştır. Tarım toplumlarında bile zor gözlemlenen bu davranışı, Avrasya bozkırlarında beklemek kanımca mümkün değildir. Belki Kuzey Afrika pastoral toplumlarıyla Avrasya bozkırlarının pastoral toplumları arasında bazı farklılıklar bekleyebiliriz ama bu yaklaşım da bizi etnik değil, bölgesel bir ayrıma götürmelidir. Bir bölgenin kendi içinde ortaya ç

Osmanlı'nın Kuruluşu Semineri I

Bu seminerin konusu Osmanlı İmparatorluğunun çok kısa bir dönemi. Çok kaba bir şekilde bu dönemi Osmanlı İmparatorluğunun Kuruluş dönemi olarak adlandırabiliriz. Kuruluş döneminin nerede bittiğini tam olarak bilemiyorum, ama bu seminer bir yerde kuruluşun da kuruluşu olarak gerçekleşecek ve daha çok Osman ve Orhan Gazi’lerin dönemiyle sınırlı kalacak. Aslında kuruluş terimini kullanmak hem doğru hem yanlış ya da sorunlu. Osmanlı’nın kuruluşu tartışmalarında genelde ve tarihçiler arasında bile yaygın olan ilk soru, nasıl bu kadar ufak bir beylikten gayet güçlü bir imparatorluk ortaya çıktığıdır. Bu soruda hem belli bir hayranlık hem de gizli bir övünme de saklıdır. Osman Gazi’nin kurmuş olduğu bu küçük beyliğin sonucu, üç kıtaya yayılmış ve uzun süre ayakta kalmış güçlü bir imparatorluk olmuştur. Özellikle tarih atlaslarında görülen durum budur. Bütün evreler tek bir haritanın üzerine çizilerek gerçekten de büyüyen ve daha sonra da küçülen organik bir varlığın görüntüsü verilir.

Burası ve Ötesi Semineri - Eski Türklerde Cenaze Törenleri ve Öte Dünya İnanışlarına Bakış
Pastoral Göçebelerin Ortaya Çıkışı

Bu ince ayrıntıları bir kenara bırakacak olursak, Türk denen grubun ortaya çıkışı, en azından tarih sahnesine çıkışı, pastoral göçebelikle yakından ilgilidir. Dolayısıyla, Türk denen grubun öte dünya inançları pastoral göçebeliğin sunduğu malzemenin yine bu yaşam tarzının sunduğu tercihler ve bu tercihlerin insan aklının izin verdiği sınırlar içinde farklı biçimlerde yorumlanmasının sunduğu seçenekler doğrultusunda kullanılmasıyla ilgilidir. Peki, ne tür bir malzemeden bahsediyoruz? Bunu yanıtlamak oldukça güç ama ne tür olasılıkların mevcut olduğunu belirtebiliriz. Diğer yandan farklı yaşam tarzlarına ait malzemenin durumu ne olmuştur? Ne şekilde pastoral göçebeliğin sunduğu malzemeyle birleştirilmiştir? Mevcut çalışmalar pastoral göçebeliğin MÖ 1500 yıllarında ortaya çıktığını göstermektedir. En azından genel kanı bu yöndedir. Uzun bir süre pastoral göçebeliğin avcılıktan sonraki evre olduğu, tarımdan önce geldiği düşünülmüşse de, son çalışmalar pastoralizmin tarım toplumların