Yerleşikliğe Geçiş: İlk köyler veya ilk kentler

Tarımla veya tarımsız, yerleşik düzene geçişin sonuçları çok önemli olmuştur. İnsan, toplumsal iletişim konusunda farklı bir boyuta adım atmış, o güne kadar karşılaşmadığı zorluklarla uğraşmak zorunda kalmıştır. Hem bir arada yaşayan hem de belli bir coğrafyada yaşayan toplam insan sayısının artması, farklı örgütlenme biçimlerinin ve hiyerarşilerin ortaya çıkmasına neden olmuştur.

İnsan birlikte yaşamaya alışkındır; normal var olma biçimi grup yaşamıdır. Bu noktada bir sorun mevcut değildir. Sorun grubun büyüklüğünle ilgilidir ama burada bile büyük bir sorun yoktur. Çünkü grup büyüklüğü belli bir düzeyi aştığında bölünme yaşanacaktır. Bölünmenin sonucu da ya farklı yöne giden ya da diğerleriyle bir üst toplum kimliği altında örgütlenen bir grup olacaktır. Burada çeşitli senaryolar ortaya çıkabilir ama son sözü söyleyecek olan kaynakların durumudur. Kaynakların durumu farklı davranış kalıplarının belirmesine yol açacaktır. Bu, avcı toplayıcılarla yerleşikler arasında farklı davranış kalıpları ortaya çıkacaktır.


Ne yerleşikliği herkesin başardığını düşünmeli ne de buna başarılması gereken bir süreç olarak bakmalıyız. Eğer yerleşikliğin karşıtı hareketlilikse, bu yaşam tarzı uzun süre varlığını sürdürmüştür ki günümüzde bile sürdürdüğünü söyleyebiliriz. Aslında yerleşikliği sadece maddi kaynaklarla girilen bir ilişki olarak görmemeli, buna bağlı olarak tanımlamamalıyız. Yani kaynaklar derken sadece yeme içmeyle ilgili kaynakları anlamamalıyız. Duygusal, kültürel ve toplumsal kaynaklar da söz konusu olabilir. Ortaya çıkmasında olmasa bile, yerleşikliğin yaygın bir yaşam biçimine dönüşmesinde tüm bu unsurların rolü olduğunu kabul etmeliyiz.



Jericho
Şekil 1 İlk Neolitik Yerleşkeler



Natuflu kültürünün ardından gelen neolitik kendisini insanların bir arada yaşadığı yerler şeklinde ifade etmiştir (Şekil 1). Neolitik yerleşkelerle Natuflu yerleşkeleri arasındaki fark büyüktür. Neolitik yerleşkeler çok daha geniş bir alana yayılmıştır. Jericho (Eriha) bir önceki dönemdekilerin 10 – 15 katı (3 hektar) büyüklüğündedir. Bir süre sonra Orta Anadolu’da belirecek Çatalhöyük daha da geniş bir alana yayılmıştır (yaklaşık 12 hektar).[i] Natuflu dönemi yerleşik düzene geçiş evresidir. Geçiş terimi bir ara dönem izlenimini verecek olsa da, bu döneme bir sonraki dönemi hazırlayan bir ara evre olarak bakmamalıyız. Dönem hâlâ avcı-toplayıcıların var olduğu bir dönem olsa da hareketlilik yerini yerleşikliğe bırakmaya başlamıştır. Söz konusu olan yerleşik veya yarı yerleşik avcı toplayıcılardan ibaret bir dünyadır. Jericho (Eriha) ve Çatalhöyük’ün kent olarak adlandırılıp adlandırılamayacağı konusu hâlâ sonuçlandırılmamıştır. Huot’a göre “Kentleşme (ve kentleşmenin çevre üzerindeki etkisi olarak tanımlanabilecek şehircilik), toplumsal örgütlenmesi köylerinkinden daha karmaşık bir durum alan yapıların yoğunlaşmasıdır. Bu karmaşıklık Neolitik dönemde zorunlu değildir. Bu çağın yerleşim yerlerindeki yapı dokusunda, sakinlerinin statülerinde bir hiyerarşiyi işaret edecek nitelikte kopukluklar saptanamamaktadır. Çatalhöyük’te ve diğer yerleşim birimlerinde, köy yapısı son derece eşitlikçi niteliğini sürdürmektedir. Verilerin incelenmesinden görüldüğü üzere, ne Eriha “dünyanın ilk kenti”dir ne de Çatalhöyük “dünyanın ilk sitelerinden biri”dir.”[ii] Kenti bireysel düzeyde üretilen çözümleri aşan sorunlarla uğraşan karmaşık toplum yapısını mümkün kılan örgütlenme [iii] olarak tanımlayan Huot’a göre üzerinde yoğunlaşılması gereken unsur, kentin örgütlü hiyerarşik siyasal ve sosyal bir yapı yansıtmasıdır. [iv] Büyük boyutlu olsalar bile Yakındoğu kentlerinde söz konusu olan, “birbirlerine az veya çok benzeyen aile ocaklarının yan yana gelmesidir.[v] Büyük boyutlu Yakındoğu kentlerinin hâlâ nispeten eşitlikçi yapılarını sürdürdüğünü iddia edebiliriz ve bıraktıkları maddi izler bunu destekleyebilir. Fakat yan yana aile ocaklarından oluşan bir büyük boyutluluk daha farklı ve üst düzeyde bir iletişimin sürdürülmesi gerektiğini getirmektedir. Yoksa bu kadar kişinin bir arada bu şekilde (nispeten düzenli bir şekilde) yaşıyor olmasını açıklamak güçleşmektedir. Bu kadar insanın mevcut kaynaklarla olan ilişkilerinin düzeni bozmayacak şekilde ayarlanması, bu grupların birbiriyle ilişkiye girmesini getirmektedir. Söz konusu grup yeterince büyük olduğundan ilişkilerin aracılı bir şekilde yapılması gerekmektedir ve bu aracılar da haliyle daha ayrıcalıklı bir konumda olacaktır. Burada yöneltilmesi gereken soru, bu tür bir ayrıcalığın her zaman maddi bir iz veya izler şeklinde saptanıp saptanmayacağıdır. Her şeye rağmen Huot haklı olabilir ve Çatalhöyük kadar zenginleri de dahil olmak üzere neolitik yerleşkelerin kent olarak adlandırılmalarını sağlayacak bir karmaşıklık sunmadığı ileri sürülebilir. Fakat bunları irili ufaklı köyler olarak adlandırmak da doğru bir yaklaşım olmayabilir. Neticede köy kentsel dünyanın bir birimidir. Çatalhöyük daha farklı bir dünyaya ait de olabilir. Böyle bir durumda köysel bir mekânla karşı karşıya olduğumuzu iddia etmek anlamsız olacaktır. Ailelerin yan yana gelmesinden oluşan bir büyük yerleşke hâlâ avcı-toplayıcı dünyaya ait bir birim olabilir. Bu durumda yerleşik tarım dünyasına ait bir kategoriyi kullanmak yanlış olacaktır.


Neolitik yerleşkelerinin hepsini bu biçimde tanımlamamız gerekmiyor. Her ne kadar kentlerin ilk kez ortaya çıktığı yer Mezopotamya olarak düşünülüyorsa ve bu, kabul edilen kent tanımına göre doğru kabul ediliyorsa da, karmaşıklığın belli bir düzeyini kentin ortaya çıkışı olarak ayrıcalıklı hale getirenlerin biz insanlar olduğunu unutmamalıyız. Karşımızda kentin ortaya çıkışı kadar önemli başka bir dönüşüm söz konusu olabilir ve biz bunu hem böyle bir şeyi görmeye çalışmadığımızdan hem de böyle bir durumla ilgili maddi izler çok yetersiz olduğundan görmeyebiliriz. Aksi takdirde Frangipane’ye göre şöyle bir gelişim de mümkündür:

“İnsan topluluklarının gittikçe daha büyük yapılanmaya ve gittikçe daha kapsamlı aile ilişkilerine dayanan bir kimlik edinmelerinin bu gereksinimle [toprak üzerindeki haklarını düşünsel düzeyde öne çıkarma] ilgili olduğunu düşünebiliriz. Aile ilişkileri birden fazla topluluğu ortak atalardan inen bir çizgiye sokarak geniş bir toprak üzerinde güçlü bir toplumsal tutarlılık için gerekli temelleri atar ve aile bağlarına dayanan toplumsal basamaklanma ya da hiyerarşi denilen şeyin ortaya çıkışını kolaylaştırır.XII Toplumun kalan nitelikli örgütlenmelerine dayanan bu yapı çeşidi, genellikle, töreselliğin görünümünü belirginleştirir, öne çıkarır; ayrıca bu töreselliği uygulayan ve ilk önderin soyundan gelmiş, çoğu zaman tanrısallaştırılmış olan kişilerin topluluğun yaşamıyla ilgili birincil kararlar üzerindeki denetimini de yasallaştırır. Bu da, genellikle, toplum içinde başkalarından daha yüksek konumda aileler ya da kişiler yaratır. Bu kişiler tanrısallaştırılmış ataya ayrıcalıklı bir bağla bağlı bulunduklarından konumları meşrulaştırılmıştır ve bunlar grubun yapıp ettiği işlerin başarısını kendi yürüttükleri dinsel törenler aracılığıyla güvence altına alırlar. Her ne kadar bu toplum tipinde temel ‘politik’ birim köyse de, çeşitli köyler arasındaki akrabalık bağları ve başka yakınlıklar daha geniş ve boyutları amaca göre değişen ‘politik’ varlıklar halinde örgütlenmiş bir topluluk yaratır. Amaç sözcüğü ile Lucy Mair’in Doğu Afrika’da geleneksel politik sistemler hakkındaki ünlü kitabında “yaygın yönetim”XIII dediği modeldeki tipte, zaman zaman girişilecek edim ve verilecek kararları kastediyoruz. Bu politik birimlerin başında çeşitli öbeklerden kişiler ya da yaşlılar kurulu, yerel din büyükleri, tüm topluluğun din büyüğü, vb. gibi ‘kurum’lar bulunur. Bunun sonucu olarak da, toplantı yerleri ve kutsal yerler yapılır. Bunlar yerel düzeyde olabildiği gibi özel günlerde kullanılmak üzere tüm topluma açık da olabilir.”[vi]

Frangipane bu tip bir toplum modelinin, Doğu Akdeniz’de, özellikle de Güneydoğu Toroslar’da Çanak Çömleksiz Neolitik B evresi için düşünülebileceğini ileri sürer. Bu toplumlarda öncelikli unsurun “düşünsel-dinsel alanla töresel alan” olduğunu düşünebiliriz.[vii] Eğer bunların ifadesi büyük tapınaklar ve anıtsal mimari şekilde ortaya çıkmadıysa, ki görünüşe göre çıkmamıştır, o zaman elimizde çok fazla bir şey olmayacaktır; kafataslarına gösterilen özel ilgiden ve çeşitli biçimlerdeki heykelciklerden[viii] başka bir şey bulunamayabilir (Çayönü, Nevalı Çori, Ayn Gazal). Bu örnekleri ilk kentler olarak görmek zor olabilir ama bu, medenileşmenin ilk evresiyle karşı karşıya olmadığımız anlamına gelmez. Bu açıdan bakınca Çayönü ilginç bir örnektir.
[i] Huot, s.27.[ii] agy, s.36.[iii] agy, s.33.[iv] agy, s.34.[v] agy, s. 34.[vi] Frangipane, s.56-57.[vii] agy, s. 57.[viii] agy, s.58.

Yorumlar