Tunç Çağı - IV: Tüketici Talebinin Yayılması

Tüketimin yayılmasını tunç çağı toplumlarının tüm katmanlarının katıldığı bir süreç olarak düşünmemeliyiz. Uzun vadede elbette tüm katmanlar bu süreçten etkilenmiştir ama tunç çağı boyunca elitlerin dışında kalan unsurların, yani halkın bu sürecin dışında kaldığını düşünebiliriz. Her ne kadar elit kontrolündeki sisteme üretimin dayandığı unsur olarak katılmaları söz konusuysa da, gösterişçi tüketim dediğimiz sürecin sonuçlarından yararlanmıyorlardı. Tunç çağı boyunca elitlerin kontrolünde olan gösterişçi tüketim daha ziyade elit dünyayla ilgili bir fenomendi. Bir şekilde halk bu fenomenin bir parçası olmuşsa, bu ancak tunç çağının sonlarına doğru gerçekleşmiştir. Bu dönemde ilk başta yavaş ve daha sonra hızlanarak gerçekleşmekte olan, tüketme talebinin ve dolayısıyla tüketimin artması ve bölgeden bölgeye yayılmasıdır. Medeniyetin Yakındoğu’dan tüm Doğu Akdeniz havzasına yayılması ve bu bölgenin tamamını kapsamasının arkasında bu süreç vardır. Fakat bu sürecin tunç çağının büyük kısmı boyunca elitlerle sınırlı olduğu unutulmamalıdır. Bu arada medeniyetin yayılmasını, Mezopotamya’ya özgü medeniyet biçimlenmesinin diğer bölgelere ve sonunda da tüm dünyaya yayılması şeklinde anlamamalıyız. Medeniyetin yayılmasının bölgeler arasındaki eşitsizliğe dayandığı, bundan ötürü ortaya çıktığı, sonuç olarak eşit koşullarda yapılmayan alışverişin yarattığı doğrudur ama bu, bir tarafın tamamen aktif diğer tarafında pasif veya bir tarafın sömüren diğer tarafın da sömürülen şeklinde yer aldığı bir ilişki biçiminde gelişmemiştir. Taraflar eşit olmasa da, herkesin aktif bir şekilde katıldığı bir süreç söz konusudur. Yayılan medeniyet yayıldığı bölgede yeniden değerlendirilmekte, tamamen farklı bir biçime dönüştürülmese de, sonunda uzakta olan ana medeniyetin uydusu değil, bundan türemiş yeni bir biçim ortaya çıkmakta ve bu, bir süre sonra türediği ve mevcut koşullardan ötürü tarafından türetildiği medeniyet üzerinde etkide bulunmaya da başlamaktadır. Tunç çağında söz konusu olan gelişmenin, bir yığın yerel kültürle karşılıklı etkileşim içinde bir küreselleşme olduğunu söyleyebiliriz. Fakat bu küreselleşme tunç çağın neredeyse tamamı süresince bir yandan sadece elit grupları kapsayan, diğer yandan sadece bu grupların sıkı kontrolü altında olan bir süreçtir.

Bu noktada medeniyet kavramının ifade ettiği iki farklı durumun varlığına işaret etmek gerekiyor. İletişim ağının ve iletişim kapasitesinin artması ve daha karmaşık bir yapıya bürünmesi açısından baktığımızda, tüm Yakındoğu ve Doğu Akdeniz’de söz konusu olan, bir çevre yapılması, insan ürünü bir çevrenin kurulması sürecidir. Bu süreç her yerde aynı anda gerçekleşmediği gibi, gerçekleştiğinde de her yerde aynı sonucu göstermemiştir. Bununla beraber, tüm farklılıklara rağmen, bir bakıma “daha gelişkin” olarak tanımlanabilecek ve çoğu zaman da o güne kadar görülmemiş olanı ifade eden, daha karmaşık düzeyde örgütlenmiş bir nesneler dünyasına geçiş ve bu geçişin insanlar tarafından sahiplenilmesi söz konusudur. Bu anlamda medeniyete doğru bir gidiş vardır. Diğer yandan medeniyet dediğimizde, yaşam kalitesinin artmasını, davranış ve görgü kalıplarının karmaşıklaşmasını, bu karmaşıklaşmanın üstünlük ve itibar olarak anlamlandırılmasını ve sonuç olarak tüm bunları ifade eden ve “medeni” olarak tanımlanan insanların temsil ettiği bir yaşam tarzını da anlarız. Tunç çağında bu anlamda da bir medeniyete gidiş söz konusudur. Sadece elitlere özgü dediğimiz bu yaşam tarzıdır. Demek ki tunç çağında biri herkesi kapsayan diğeri sadece elitlere özgü olan iki farklı medenileşme veya medenileşmenin birbirini tamamlayan iki farklı evresi söz konusudur. Genelde bu iki evre birbirinden farklı düşünülür veya farklı şeylermiş gibi algılanırsa da, medeniyet bu iki evreden oluşan bir süreç şeklinde belirir: İletişim kapasitesinin artması olarak anlaşılan medenileşme, “medeni” yaşam tarzına geçiş olarak tanımlanan medenileşme olmadan mümkün değildir. Bireyin veya toplumsal grubun itibar kazanmasını ve dolayısıyla toplumda güç sahibi olmasını getiren bir süreç olarak tanımladığımız gösterişçi tüketim, “medeni” yaşam tarzı anlamındaki medenileşmenin hem itici gücü hem de bir bakıma kendisidir.

Tunç çağında ticaretin gelişmesi, yerel elitlere, bölgelerarası ticaretin talep ettiği hammaddeleri sağlama fırsatı vermiş ve yerel altyapının harekete geçirilebildiği bu tür yerlerde, bir süre sonra yeni, farklı ve sürekli genişleyen ekonomik ağlar oluşmuştur. Bu sürecin üç evreden geçtiği düşünülmektedir. İlk evre, değerli ve az yer tutan hammaddelerin az sayıdaki değerli ve düşük hacimli mallarla değiştirilmesidir. İkinci evrede, yerel ağ düşük hacimli değerli ürün imalatına geçer. Küçük ölçekli bu imalatla birlikte yaşam tarzı ve teknoloji transferi de başlamıştır. Üçüncü evre, tarımsal üretimin geniş ölçekte imalatı mümkün kılmak için yeniden yapılandırıldığı ve yerel imalat süreçleriyle bütünleştirildiği safhadır. Bu son evrede karmaşık mal alışverişlerine tamamen dahil olunmuştur. Birinci evreden ikinci evreye geçişi sağlamak için yerel hammaddelere dayanan zanaatların gelişmesi yeterli olurken, üçüncü evreye geçiş çok daha güç altyapı değişikliklerinin gerçekleştirilmesini, geniş ölçekli kırsal yapılandırılmaların oluşturulmasını ve büyük miktarda ürün fazlası için seferber edilmesini gerektirir.[1]

Tunç çağı ticaretinin temel özelliklerini sıralayacak olursak, ilk olarak döneme adını veren tunçtan bahsetmek gerekir. Bakırla kalayın karıştırılmasıyla elde edilen tuncun hem gösterişçi tüketim alanında hem de silah yapımındaki öneminden ötürü, her iki metal de bölgeler arası ticarette stratejik rol ve öneme sahipti. Kalay zaten ya bölgede hiç bulunmamaktadır ya da çok azdır (bu konuda araştırma ve tartışmalar hâlâ sürmektedir). Bakırsa boldur ve stratejik önemi bu metalin çok sıkı bir şekilde kontrol edilmesini getirmiştir. Silah yapımının temel maddesi olduğundan büyük miktarlarda ithal edilmesi gerekmektedir. Diğer yandan zenginliğin en önemli göstergesidir ve bu sadece yaşarken geçerli bir durum değildir; mezarlar da oldukça zengindir. Bu dönemin bir diğer metali de gümüştür. İkinci özellikse gösterişçi (yani lüks) tüketimin sadece elitler için olmasıdır. Gösterişçi tüketim güçle ilişkilendirildiğinden ve bu da mevcut üretim ilişkilerinin sürdürülmesi için gerektiğinden, gösterişçi tüketimin ve dolayısıyla bakır gibi gösterişçi tüketimin hizmetindeki hammaddelerin sadece elitlerin kontrolünde olması toplumsal ilişkilerin (yani eşitsizliklerin) sürmesini sağlamak açısından oldukça önemlidir. Özellikle bakır üzerindeki elit kontrolü tekel şeklindedir. Bölgeler arası ticaret hem elit dışındaki unsurlar için oldukça masraflıdır hem de oldukça merkezileşmiş tunç çağı sarayları arasında yapılmakta, yapılmaya zorlanmaktadır. Merkezi sistemin dışında yürütülen serbest ticaret henüz etkin değildir; Oldukça cılız ve ikinci plandadır. Tunç çağı ticaretinin üçüncü özelliği de, daha ziyade Girit’in Minos medeniyeti vasıtasıyla bilinen saraylardır.


[1] Sherratt, Luxuries, 358.

Yorumlar