Medeniyetin Tüm Hatlarıyla İlk Kez Belirmesi I
Mezopotamya: Uruk Dönemi

Ubeyd kültürünün sonunda yerleşke sayısında bir düşüş gerçekleşirse de, 4. bin yılın Uruk kültürünün (3800–3200) belirmesiyle güney Mezopotamya’da yerleşim birimlerinin sayı ve büyüklüklerinde artış görülür. Uruk kültürünün ortaya çıkmasıyla ilk gelişkin uygarlık evresine adım atılır. Burada ilk gelişkin uygarlık evresinden, yani uygarlığın doruk noktasına ulaştığı evreden kastedilen, kentsel bir toplumsal yaşamın tam anlamıyla ortaya çıkmış olmasıdır. Kentsel toplumsallıksa, Van de Mieroop’tan yola çıkarsak, bireylerin veya ailelerin geçimlerini sağlama konusunda başkalarına bağımlı kılan toplumsallıktır. Burada kent hem kendi içinde hem de çevresinde yaşayan insanlar arasında arabuluculuk yapar;[1] varlığınla bu arabuluculuğu mümkün kılan ortam türüdür. Bu evreyi mümkün kılan, bir başka bakış açısından da dayatan, en önemli gelişme nüfus artışı ve bu artışın kaynaklarla yarattığı ilişkidir. Mevcut nüfusla kaynaklar arasında beliren bu yeni ilişki eskisinden daha farklı bir toplumun ortaya çıkmasını getirmiştir. Güney Mezopotamya’nın avantajı bu yeni nüfus/kaynak baskısını kaldıracak koşulları sunması ama daha da önemlisi bu koşullar sayesinde bu tür bir değişimin burada ortaya çıkmasıdır.


Uruk döneminde gerçekleşen nüfus artışını açıklamak kolay değildir. Bu sadece mevcut nüfusla açıklanacak bir artış değildir. Ya bazı göçebe toplulukların yerleşik düzene geçmiş ya da yeni topluluklar bu bölgeye yerleşmiştir.[2] Neticede özellikle Geç Uruk döneminde büyük bir nüfus artışı ve kentleşme söz konusudur ve bu yeni durumla beraber bir yandan Sümer medeniyeti bir yandan da birçok yeni gelişme ortaya çıkmıştır.


Bunlardan biri mimarlıkta yaşanan gelişmedir. Uruk mimari yapılaşmada kamusal serbestliğin en üst noktaya ulaştığı dönemdir. Uruk anıtsal mimarisinin ne amaca hizmet ettiği her zaman açık olmasa da bu yapılar halka açıktır; maksimum serbestlik sağlanacak şekilde tasarlanmışlardır. Büyük kentlerin ortaya çıkması Ubeyd döneminde başlamış, sürekli artan nüfusu bir arada tutmak için farklı stratejiler uygulamaya konmuştur. Neticede iletişimin farklı bir boyutu olan mimari de yeni koşullara uyum sağlamıştır. Uruk döneminin bir başka buluşuysa silindir mühürlerdir. Bu da nüfus artışıyla birlikte gelen karmaşıklaşmayla ilgili bir sonuç olarak görülebilir. Bu arada silindir mühürler bazı araştırmacıların bu dönemi daha eşitlikçi olarak tanımlamasını da desteklemektedir. Mühür artışı üretimden pay alanların artışı şeklinde açıklanabilir. Bu dönemin çok önemli bir diğer buluşu da yazıdır. Silindir mühürler ve yazı bürokrasinin gelişmesini ve böylece dağıtımın çok daha etkin bir şekilde kontrolünü mümkün kılmıştır. Bu dönemde işbölümü ve uzmanlaşmada Ubeyd dönemiyle karşılaştırıldığında önemli bir artış vardır ama ekonominin karakteri çok fazla değişmemiştir. Ubeyd döneminin belirgin


Şekil 10 Çivi Yazısının Gelişimi


özelliği ürünün bir kısmına el koyan veya ürünün bir kısmının üreten ailenin dışında bir otoriteye verildiği bir ekonomik yapıdır. Bu yapı uruk döneminde de geçerlidir ama hem hiyerarşi hem de daha kalabalık olmalarından ötürü kentlerin köyler üzerindeki talepleri artmıştır. Bir görüşe göre, bu dönemden itibaren kırsal nüfusta görülen düşme bu ekonomik ilişkiden ötürüdür.[3] Bu dönemde ev ekonomisine (oikos) doğru gidişte başlamıştır. Birçok ev kendi başına yetmekte, tüm gereksinimlerini üretebilmektedir.


Uruk dönemine ait önemli diğer bir gelişme de Uruk kültürünün kuzeye, bugünün güneydoğu Anadolu’suna yayılmasıdır. Bu yayılmanın biçimi konusunda çeşitli yaklaşımlar mevcuttur. Bu yayılma bir yandan Uruk dünya sistemi adı altında kolonici bir sistem şeklinde ifade edilirken, diğer yandan da Uruk kültürünün baskıcı-yayılmacı bir sistem oluşturacak askeri gücü olmadığından hareket ederek bu yayılmanın nispeten eşit tarafların ortak katılımı şeklinde gerçekleştiği ileri sürülmektedir. Yine bir yandan güney Mezopotamya’nın hammadde ihtiyacının bu yayılmayı ortaya çıkardığı savunulurken, diğer yandansa sadece kültürel bir yayılmanın, kuzeyin güneyin bazı özelliklerini benimsemesinin söz konusu olduğu ifade edilmektedir. Uruk kültürünün bir dünya sistemi (küresel) oluşturacak kapasitesinin olup olmadığı hâlâ aydınlatılmayı bekleyen bir konu olmakla beraber Uruk’un en azından ticari ilişkiler açısından dışındaki bölgelere ve özellikle de kuzeye ulaşmış olduğu ortadadır.


[1] Van De Mieroop, 21.[2] Agy., 21.[3] Pollock, 94.

Yorumlar