Kayıtlar

Temmuz, 2009 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Grup, Kültür, İletişim - IV

Neokorteks ve Grup Büyüklüğü Herkesin bildiği gibi, insan toplumsal bir varlıktır; gruplar halinde yaşar. Gruplar halinde yaşayan her primat gibi, grubun diğer üyeleriyle iletişime geçmek, ilişki kurmak, dost ve düşmanlarını belirlemek, yani toplumsal bağlar oluşturmak zorundadır. Araştırmacılar grup büyüklüğü ile beynin neokorteks bölümü arasında doğrusal bir ilişki keşfetmiştir. Daha büyük gruplar halinde örgütlenen primatların daha büyük neokorteksleri ve dolayısıyla da daha büyük beyinleri olduğu tespit edilmiştir. Daha fazla ilişki daha fazla işlem, bu da daha büyük bir aygıt demektir. Bu ilişkide en önemli belirleyici ilişki kurmak için harcanması gereken zamandır. Zaman konusunda önemli bir üst sınır söz konusudur. Var olan zamanın tümü ilişki kurmak için kullanılamaz. Yeme, içme, üreme gibi diğer yaşamsal faaliyetler için de zaman ayrılması gerekmektedir. Yapılan hesaplara göre, toplumsal bağları geliştirmek için ayrılması gereken zaman insan dışındaki primatlar için en faz

Grup, Kültür, İletişim - III

Kültür: Şemalar ve Modeller İnsana dair üçüncü önemli özellikse kültürdür. Burada da insan tek başına değildir. Diğer insansılar da, özellikle şempanzeler ve bonobolarda kültürellik görüldüğüne dair epey güçlü işaretler belirmiştir son yıllarda. Kültürellik diğer türlerde de görülebilir mi? Bu sanırım her şeyden önce kültürelliğin tam olarak ne anlama geldiğinin anlaşılmasıyla çözülecektir. Kültür, insan ve toplum bilimlerinin herhalde en çok tartışılan kavramlarından biridir. Kültüre insanın ürettiği her şey olarak bakanlar varsa da, bu kavramı daha çok insana dair bir özelik olarak tanımlamak daha uygun gözükmektedir. Nitekim genel eğilim de kültürü insanın çevresini anlamasını, anlamlandırmasını sağlayan bir özelliği olarak tanımlamak yönündedir son zamanlarda. Örneğin ünlü antropolog Clifford Geertz’e göre kültür, insanın davranışlarını kontrol eden, çevresini anlamlandırmasını sağlayan işaretler veya simgeler toplamıdır. Geertz’in tanımı bir yere kadar epey düzgün bir yaklaşıms

Grup, Kültür, İletişim - II

Bilme/Simgesel İletişim İnsana dair ikinci önemli özellikse düşünmeleridir. Düşünmeyi, neyin düşünme olduğunu tanımlamak zorsa da, düşünme ile simgesel iletişim yeteneği arasında bir ilişki olduğunu görmek pek zor değildir. Bazı araştırmacılara göre simgesel iletişim, simgelere dayanan iletişim, diğer canlıların neredeyse hiçbirinde rastlanmayan bir özelliktir. Bu ilk bakışta epey büyük bir iddia olarak gözükebilir ama diğer yandan, insanın bu anlamda canlıların yeryüzündeki evriminde önemli bir eşiği temsil ettiğini de kabul etmek gerekebilir. Yine de bu yeteneğin yoktan var olmadığını da unutmamak gerekiyor. Her ne kadar araştırmalar sürüyorsa da, insanın en yakın akrabaları şempanzeler ve bonobolar arasında da simgesel iletişimin izleri görülmektedir ama insan bariz bir şekilde bu alanda epey ilerdedir. İnsanın simgesel iletişim olarak genellediğimiz düşünsel yeteneklerine göz attığımızda, en yakın akrabalarıyla bazı açık farklılıklar görülmektedir: İnsan diğer primatlarla ka

Müslümanlık, ideoloji ve demokrasi

Merhaba Onur, Utku’nun bir ideoloji tanımı yapması gerektiğini sanmıuorum. Çünkü baştan beri (takip edebildiğim kadarıyla) onun meselesi yapılan ideoloji tanımının veya tanımların içeriğiyle ilgili değil. En azından bir yerde gayet net bir şekilde koyduğu gibi, “sen istediğin kadar dinleri birer ideoloji olarak tanımla (ve bizim durumumuzda İslam), bu dinlere inananlar inandıkları şeyi ideoloji olarak tanımlamıyorsa, o zaman tartışma ciddi bir soruna karşı karşıyadır” (tırnak işaretlerine rağmen alıntı değil, paraphrase) diyor. Yani farklı bakış açılarının ortak bir zeminde nasıl buluşabilecekleri sorunundan bahsediyor ki, sanırım bu nokta dikkatlerden kaçtı. Bence de dinler de ideoloji kategorisine girer ama eğer karşı taraf benim bu kategorimi kabul etmiyorsa, yapabileceğim bir şey yoktur ve herhangi bir kategorinin kabulünü nesnel bir şekilde dayatmanın yolu da yok. İdeoloji düşüncesi bana göre epey önemli ve demokrasi dediğimiz şeyin en verimli şekilde faaliyette bulunması için zor

Grup, Kültür, İletişim - I

Grup/Birey İnsanların gruplar halinde yaşadığı herhalde herkesin bildiği ama çok az kişinin üzerinde düşündüğü bir ayrıntıdır. Bu tespite araştırmalarında yer veren araştırmacıların sayısıysa çok daha azdır. İnsanların gruplar halinde yaşadıkları ve bu yüzden de grup yapılarında meydana gelecek değişimlerin insanların içinde bulundukları koşulları ve onların tavırlarını doğrudan etkileyeceği çoğu kez gözden kaçmaktadır. Oysa burada insan pratiklerini etkileyen önemli bir parametre söz konusudur. Grup büyüklüğü veya nüfusu insan davranışlarını ve pratiklerini tamamen insandan bağımsız bir şekilde etkileyebilir. Yani insanlar sadece belli bir kalabalıklaşmanın üyesi oldukları için farklı tepkilerde bulunmaya ve farklı konulara kafa yormaya başlayabilir. Örneğin insanların grup içinde bir birey olarak kendilerini öne çıkartma eğilimi, kalabalık olarak tanımlanabilecek ortamlarda daha fazla önem kazanmaya başlayabilir. Ya da sırf kalabalıklaşmadan ötürü grup sınırlarına verilen önem art

Büyük Değişim: Diyar-ı Rum/Anadolu'da Hıristiyanlıktan Müslümanlığa Geçiş Örneği - II

Türklerin ya da Oğuzların gelişiyle birlikte Anadolu’da birçok şeyin değişmiş olduğu söylenebilir. Bana göre her yüz yılda yüzde on her toplumun kaldırabileceği bir değişim. Bu yüzden burada çok büyük bir değişim göremiyorum. Normal bir süreç söz konusu. Ama ilk yüz yıla baktığımızda epey büyük bir değişim söz konusu olmuş olabilir ama bu soruyu cevaplandırmamızı sağlayacak verilere sahip değiliz. O günün tarihçilerinin neler yazdığına bakabilir ve özellikle de yazarken içinde oldukları ruh halini anlamaya çalışabiliriz. Bu bize bazı işaretler sunabilir. Yine aynı şekilde örneğin on yedinci yüzyılda yaşamış bir Osmanlı tarihçisinin imparatorluk topraklarındaki kültürel çeşitlilikten veya Hıristiyanların varlığından ne kadar etkilendiğine, bunu nasıl sunduğuna bakabiliriz. Bu tür çalışmalar olmayan verilerin yerini doldurmamızı sağlayabilir. Ancak ondan sonra büyük veya küçük nitelemesinde bulunabiliriz. Bu arada tarihin başka dönemlerinde farklı bölgelerde ortaya çıkmış aynı tip süreç

Büyük Değişim: Diyar-ı Rum/Anadolu'da Hıristiyanlıktan Müslümanlığa Geçiş Örneği - I

Fark ve benzerlik her yerde bulunabilir. Biri her şeyin çok değiştiğini söylerken, diğeri de aslında hiçbir şeyin değişmediğini iddia edebilir. Dolayısıyla, değişim veya farklılıktan ne anladığımızı veya başka bir deyişle bunu nasıl tanımladığımızı net bir şekilde ifade etmemiz gerekiyor. Örneğin Türkiye’de bugün var olan devlete bakarak neredeyse Roma İmparatoru Ogüst’ten beri pek bir değişiklik olmadığını iddia edebilir ve bir bakıma haklı da çıkabilirim. Aynı şekilde, Hıristiyanlığın kabul edilmesinden beri var olan kültürel şemaların pek fazla değişmediğini de iddia edebilir, hatta bunun başlangıcını Helenistik döneme bile götürebilirim. Ama tam tersi de iddia edilebilir. Örneğin modern insanın çok farklı olduğu ve modern çağla birlikte tamamen yeni şemaların ortaya çıktığı ve insanların yaşamlarını ve çevrelerini bunlara göre anlamlandırmaya başladığı da ileri sürülebilir. Her şeyin her zaman değiştiği bir ortamda değişimin olduğunu söylemek pek kolay değil. Bir habitat düşünel

Tarih Nedir ve Ne Tür Tarihçilik - VIII

Öneri Olarak Tarih Şu ana kadar anlatılanlar mutlak ve nesnel bir tarihsel gerçeklikten bahsedilemeyeceği izlenimini vermiş bulunuyor. Nitekim Ankersmit’e göre tarihçinin anlatısı bizim dışımızda, bizden bağımsız bir tarihsel gerçekliğin yeniden sunulması değil, ilk kez sunulmasıdır; geçmişten gelen izlere dayanarak tarihsel gerçekliğin nasıl anlaşılması gerektiğine dair bir öneridir. Sonuçta tarihçilerin yaptığı çeşitli öneriler sunmaktır ve bu önerilerin inandırıcılıkları ancak bu çeşitli önerilerin ortaya çıkardıkları kendilerine özgü veya bazı durumlarda ortak alanlarda sınanabilir veya kabul edilebilir. Bu yaklaşım elbette alışıldık nesnel ‘tarihsel gerçeklik’ yaklaşımından çok farklıdır ama zaten şu ana kadarki tartışma böyle bir boyutun hiçbir zaman öne sürülemeyeceğini göstermiştir. Anlatılmaya çalışılan, bir farklı açılardan bakma da değildir. Çünkü günümüzde birçok tarihçinin kabul etmiş olduğu aynı olaya farklı açılardan bakma yaklaşımı sonuçta hâlâ tek bir nesnel gerçekl

Tarih Nedir ve Ne Tür Tarihçilik - VII

Resim
Geçmişin Yaratılması Olarak Tarih Geçmiş olarak adlandırdığımız kümenin birden fazla tarihi yazılabilir. Bunlar her zaman aynı geçmişin farklı kesitleri de değildir; tamamen farklı geçmişlere ait de olabilirler. Çünkü tarih yazımı aynı zamanda bir geçmiş yaratma sürecidir. Örneğin, çok basit bir proje olarak dünün (bir gün önceki günün) tarihini yazmaya kalkıştığımızda bile, ortaya birbirinden farklı bir yığın dün anlatısının çıktığını görürüz. Bu bir günü herkes kendi kaynaklarına ve bakış açısına göre aktaracaktır. Herkes aynı kaynaklardan yararlandığında da sonuç değişmeyecek, bu sefer de farklı yorumlar ortaya çıkacaktır. Bu farklılıkları yok etmenin tek yolu, tüm tarihçilerin aynı kaynakları aynı şekilde kullanmalarını ve aynı şekilde düşünmelerini sağlamaktır. Bu da elbette mümkün değildir. Şu ana kadar anlatılanları bir şema şeklinde gösterecek olursak, karşımıza şöyle bir şey çıkacaktır: Bu şemada görüldüğü gibi, yaşanmış geçmişe ulaşmamız mümkün değildir. Aktarılan geçmi

Tarih Nedir ve Ne Tür Tarihçilik - VI

Tarihsel Olay, Tarihsel Anlatı ve Tarihsel Öz Tüm bu açıklamalardan sonra “bir dakika ama bir tane Kurtuluş Savaşı var, farklı iki geçmiş de nereden çıktı” itirazında bulunabiliriz. İlk bakışta doğru bir tespittir söz konusu olan ama burada gerçek yaşamda karşılığı olan tarihsel olay veya daha doğru bir tabirle tarihsel eylem ile bu tür bir karşılığı olmayan tarihsel anlatıyı birbirinden ayırmak gerekmektedir. Yani daha basit bir şekilde söylenecek olursa, eylemi, eylemin yorumundan veya bundan yararlanarak yaratılan anlatıdan, öyküden ayırmalıyız. İnsanlar eylemlerde bulunur ve daha sonra bu eylemlerin ne anlama geldiğini tartışır, bunları kullanarak çeşitli analizler ve yorumlar geliştirir, öyküler ortaya çıkarır ve sonunda bu öykülerini adlandırırlar. Çoğu kez de (ki bunların sayısının hiç de az olmadığı söylenebilir) ne anlatılacağının genel hatları anlatılmaya başlamadan önce belirlenir ve kullanılacak tarihsel eylemler veya olaylar bu amaç doğrultusunda seçilir. Görüldüğü gibi

Tarih Nedir ve Ne Tür Tarihçilik - V

Tarihsel Anlatının Yaratılması Tarihçinin Müdahalesi Anımsanan geçmişin tarih olmadığını biliyoruz, her ne kadar günlük konuşmalarımızda böyle bir hataya düşüyorsak da. Hiçbir tarih anımsanan geçmişin tamamını anlatmaz. Bu sadece ayrıntıların hepsinin bilinemiyor olmasıyla ilgili bir durum da değildir; bazı ayrıntılar gereksiz veya sıkıcı bulunur. Dolayısıyla anımsanan geçmiş de olduğu gibi aktarılmaz. Evet, bunu biliyoruz ama nedense buna rağmen tarihin geçmişi olduğu gibi yansıttığına inanmaya da devam ediyoruz ya da daha doğrusu bu önemli ayrıntıyı tartışmıyoruz, görmemeye çalışıyoruz. Eğer tarih anımsanan geçmişin tamamını temsil etmiyorsa veya anımsanan geçmişin içinden birden fazla tarih çıkabiliyorsa, çıkartılabiliyorsa, o zaman burada farklı türden bir aktarma ve tabii aynı zamanda da bir aktarmama süreci söz konusudur. Aktarıcı (bu durumda tarihçi) her şeyi aktarmıyorsa, sadece bazı şeyleri aktarmayı seçiyorsa, o zaman farklı nitelikte başka bir kayıp türü daha söz

Türkmenler ve Anadolu'ya Göç Tartışması II

"Şimdi gelelim esas meseleye. 19. yüzyıldaki ve 20. yüzyılın başındaki nüfus sayımlarına bakınca Anadolu'da şunu görüyorum: Gayrimüslimler her yerde varlar, ama çoğu yerde Müslümanlarla karşılaştırınca oldukça azlar. Görece fazla nüfusa sahip oldukları bölgeler de oldukça kısıtlı. Zaten o bölgeleri denklemden çıkardığımızda geriye fazla bir nüfus kalmıyor. Aradaki fark zannedersem farklı coğrafi koşullardan (örneğin, Ermenilerin görece yoğun oldukları bölgeler oldukça dağlık) ve farklı siyasi geçmişlerden kaynaklanıyor (Osmanlı idaresine girmeden önce farklı bölgeler farklı farklı idareler tarafından yönetilmiş, ve hatta Osmanlı idaresine girdikten sonra bile birçok yerde yerel yönetimler uzun bir süre büyük oranda otonomilerini muhafaza edebilmişler, yani bir nevi himaye edilmişler). Rubrucklu William'ın geçtiği 13. yüzyıl Anadolu'suyla 19. yüzyıl Anadolu'su arasında çok bariz bir fark olduğu açık. Arada çok büyük bir DEĞİŞİM olmuş. Bence bu DEĞİŞİMİN