Kayıtlar

2007 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Genler ve Tarih3 - Erhan Afyoncu'nun yazısına yanıt

Tekrar merhaba, Genelde göç deyip geçiyoruz ama nedense milyonlarca insanın neden göç etmek isteyecekleri ve bunu nasıl başaracakları konusu üzerine pek düşünmüyoruz. Göç her şeyden önce fiziksel bir eylemdir. Milyonlarca insanın göçüyse çok büyük etkileri olması gereken büyük bir fiziksel eylemdir. Orta Asya’dan Anadolu’ya milyonlarca insanın göçü kolay bir iş midir? Tabii bunu düşünmeden önce bir parça rakamlar üzerinde de düşünmek gerekiyor. Milyonlarca insan Orta Asya’da ne yapıyor? Nasıl geçiniyorlar? Pastoral göçebe oldukları kabul edilen Altay toplulukları bu kadar büyük nüfusları kaldırabilir mi? Bu arada tabii hayvanları da hesaba katmamız gerekiyor. Örneğin Moğol ordusunun savaşa giderken savaşçı başına dört at götürdüklerini biliyoruz. Bu durumda bir milyonluk bir grupta (üstelik çoluk çocuk) inanılmaz bir rakamdan bahsetmemiz gerekiyor. Yüz bin kişilik bir grup bile epey kalabalık olacaktır. Tek bir parça halinde hareket ettiklerini düşündüğümüzde, yol üzerindeki yerler

Genler ve Tarih1 - Erhan Afyoncu'nun yazısına yanıt

Bilim adına yeni bir bölücülük ve ırkçılık dalgası başlatmak değildi amacım. Atma meselesine gelince, merak ediyorum kaç kişi atarak böyle şeyler yazabiliyor. Tabii yazıdan kastım, Virgül’ün Aralık sayısında çıkmış yazım. Eğer bu mesele tartışılacaksa, doğrudan kendi yazdığım yazı üzerinden yapmayı tercih ederim. Sabah’ta ilk sayfada çıkan haberden sonra (açıkçası manşet olacağımı bilmiyordum, sürpriz oldu, bana söylenen gazetenin ekinde çıkacağıydı röportajın) karşılaştığım tepkilerden ötürü daha fazla konuşmamaya karar vermiştim ama Erhan Afyoncu’nun eleştirel yazısını gördükten sonra en azından burada bu konunun biraz daha derinlemesine tartışılmasının uygun olacağı sonucuna vardım. İlk olarak Erhan Afyoncu’nun yazısında sorunlu bulduğum kısımlara değinmek istiyorum. Tarihin araştırmayla yazılması gerektiği görüşüne kimsenin itiraz edeceğini sanmıyorum ama acaba Erhan Afyoncu tarihin Anadolu’daki insanların 40 bin yıldır burada yaşadıkları gibi bir iddiayı nasıl araştıracağını düşü

Genler ve Tarih2 - Erhan Afyoncu'nun yazısına yanıt

Türklüğün yeni bir kimlik olduğu meselesine gelince, herhalde şöyle konuşmam Erhan Afyoncu’nun yaklaşımına daha uygun olacaktır: “Sanki göç eden herkesle konuşuldu da, gelenlerin hepsinin Türk olduğunu biliyoruz.” Hiç olmazsa genetik analizlerde yüzlerce insanın genleri var önümüzde. Belgeler arasında kaç tane bu göçü yaşamış tanık ifadesi var? Üstelik Bizans ve Ermeni kaynaklarında gelenlerin kimliği konusunda çelişkili ifadeler de var. Örneğin Bizanslı tarihçiler İranlı anlamına gelecek terimler kullanmış. Ermeniler tarafından kullanılmış Tacik terimiyse hâlâ bizimle beraber. Haydi Bizans terimlerini Roma tarihçiliğinin yüzyıllar öncesine giden kategorileri kullanma ısrarıyla açıklayabiliriz ama diğerlerini ne yapacağız? Bu arada “Türkmen” kültürüyle birlikte İran ya da Fars kültürünün de aynı anda Anadolu’ya veya günün terimlerine sadık kalacaksak Diyar-ı Rum’a girmesini nasıl açıklayacağız? Elbette bu durumu Farsileşmiş Türkler şeklinde açıklayabiliriz ama bu bile bu bölgeye giren

Uzakdoğu'dan Ortadoğu'ya Bilgelik Kültürü IIa

Orhun Yazıtlarını Farklı Bir Şekilde Okumak Orhun Yazıtları nedir sorusu yöneltildiğinde karşılaşacağımız yanıtlar içeriksel değil, belli bir simgenin verilmesiyle ilgilidir. Bu yanıtların neredeyse hepsinin ortak noktası Orhun Yazıtları’nın kendisini sorgulamamak, bu yazıtlara sadece bir simge olarak yaklaşmaktır. Orhun Yazıtları Türk tarihinin başlangıcıdır, Türklerin tarih sahnesine çıkışıdır; bunu simgeler. Bunu yaparken bir kurgu oluşturulur ve bu kurgu hiçbir şekilde neden Orhun Yazıtları’nın bir başlangıç olarak alınması gerektiğini açıklamaz. Üstelik bir başlangıç olamayacağı yazıtların kendisinden anlaşılır. Dolayısıyla burada çok farklı bir süreç söz konusudur. Orhun Yazıtları’nın bir başlangıcı veya bu başlangıcın en önemli dönüm noktasını temsil etmesi aslında daha çok Türkiye Cumhuriyeti’nin başlangıcıyla ilişkilidir. Orhun Yazıtları’nı bir başlangıç olarak oluşturan, yeniden üreten ve belli bir şekilde okuyan, bu okumayı hegemonik bir unsura dönüştüren Türkiye Cumhur

İkinci Buluşmanın Konuları

İz Sürmek Cuma günkü ilk buluşmamızı iz sürmek konusunu tartışarak kapattık. Sanırım bir sonraki buluşmamızı bu konuyla açmak yerinde olacak. İki tür iz sürmeden bahsedebiliriz. Bunlardan biri bugün bize ulaşmış metinler ve arkeolojik bulgular arasında hâkim sesin ve seslerin izlerini sürmektir. İkincisiyse yine aynı metin ve arkeolojik bulgularda aralarda kaybolmuş mâdunun, altta olanın sesinin, onun öyküsünün izinin sürülmesidir. İz sürmenin bu ikinci türü hiç de kolay değildir. Birinci de en büyük sorun doğru izi sürmekken, ikinci de iz bile yoktur ortada. İlk önce bulup çıkartılması gerekmektedir. Tarih genellikle hegemonyanın yarattığı arşivler kullanılarak yazıldığından, farklı seslerin tarihe katılabilmesi için ilk önce farklı arşivlerin yaratılması gerekmektedir. Çoğu kez bu arşivleri yaratacak bulgu ve metinler yoktur, hiçbir zaman üretilmemiş, hiçbir zaman yazılmamıştır. Dolayısıyla var olan hâkim arşivlerin okunması, aralarda kay

Uzakdoğudan Ortadoğuya Bilgelik Kültürü I

Merhaba, İskender’in Uzakdoğu’dan Ortadoğu’ya İrfan ya da Bilgelik Kültürü olarak özetlediği tartışma toplantılarına hoş geldiniz. Üç kişi şeklinde yürüteceğiz bu tartışma dizisini: İskender, Zeynep ve ben. Mayıs ayına kadar sürmesi beklenen bu seminerin ilk birkaç oturumunu daha çok ben üstleneceğim. Bu ilk oturumlarda konumuz kabaca Orta Asya tarihinin yaklaşık 11. yüzyıla kadarki dönemi süresince bu bölgede var olmuş toplulukların etkileşimleri olacak. Bu etkileşimleri çeşitli konular üzerine düşüncelerimi sunarak aktarmaya çalışacağım. İskender’in deyimiyle bir mutfak çalışması şeklinde geçecek bu tartışmalar dizisi. Yani kendi aramızda zaman zaman yürütmekte olduğumuz tartışmaları daha geniş bir boyutta, sizle birlikte yürüteceğiz. Bu ilk oturumu da kafa karıştırıcı çeşitli ayrıntıları sunmaya çalışacağım bir giriş şeklinde tasarladım. Çalışma Alanımın zamansal ve uzamsal tanımı İlk önce bir parça kendi yaklaşımımdan bahsedeyim. Yer olarak üzerinde çalıştığım bölge Yakındoğu, yani